Özellikle seksenler ve doksanlarda çocukluğunu yaşayanların çok yakından bildiği ünlü Amerikalı oyuncu Robin Williams’ı kaybettik geçtiğimiz hafta başında. Bilgiler, Williams’ın kendini asarak intihar ettiği yönündeydi. Ölüm haberlerinde dikkat çeken başka bir ayrıntı, oyuncunun alkol nedeniyle yirmi yıl arayla iki kez rehabilitasyona gitmiş olduğu idi. Herkes şoke oldu, çünkü bir gerçeği gözden kaçırdık: Bir insanın gülüyor ve güldürüyor olması, mutlu olduğu anlamına gelmez. Ne kadar doğru! Ağlayan palyaçonun hikayesi de öyle değil midir, kendi güler, güldürür, ama aslında içten içe ağlamaktadır.
Terapist olmak, insana en çok bunu öğretiyor: İnsanlar çoğu zaman göründüğü gibi değil. Bir insan sizinle her şey yolundaymış gibi buluşabilir, sohbet edebilir, ama o gece eve gittiğinde intiharı düşünebilir. Diğer bir deyişle depresyon, her zaman Göksel’in şarkısında olduğu gibi göstermiyor kendini. Bazı insanlar, en dipteyken bile iş hayatından ve sosyal hayattan kopmuyor. Sadece daha çökkün, biraz daha asabi, belki bir parça uzaklaşmış görünüyorlar.
Depresyon insanın normalde içine kapanmasına neden oluyor; içine kapanan insan daha çok düşünüyor, daha derinden hissediyor, daha çok kuruyor. Sonuç? Daha çok acı. Üstelik gittikçe acımasızlaşan iş dünyasında depresyon yaşayan bir kişi, hele ki şov dünyasındaysa, derdini açacak birini de bulamıyor. Depresyon, her ne kadar çağın hastalığı olarak adlandırılsa da, depresyona girdiğini etrafına söyleyen bir oyuncu etrafında zayıf, hatta acınası duruma düşebilir ve hem prestiji, hem de iş potansiyeli yara alabilir. Hep güçlü durmak, hep eğlendirmek, hem doğru adımları atmak zorunda olduğunuzu düşünün, ama içinizden her şeyi bırakıp kaçmak, uyumak, içip bilincinizi kaybetmek geliyor. Tam bir kabus.
İşte tam bu noktada başa çıkma yöntemleri devreye giriyor. Beynimiz muhteşem, başa çıkmak için bulduğu çözümler de öyle. Acı çok fazla geldiğinde veya içimizden atamadığımız, sıkışıp kalmış hissettiğimizde, yapılabilecek iki şey var: Biri mutluluğu arttırmak, diğeri ise kendini uyuşturmaya, acıdan uzaklaşmaya çalışmak. Birinci yolu tutan insanlar, bilerek dışarı çıkıyor, aşırı hareketler içeren, hatta tehlikeli hobiler ediniyor veya daha çok yemek yiyor, bu nedenle kilo alanlar oluyor mesela. Anlık zevk, uzun vadeli problemler yaratıyor ne yazık ki. Üstelik acıdan kaçıldığı için durum çözüme de kavuşmuyor.
Ya da beyin uyuşmaya, unutmaya çalışıyor; daha çok uyuyan, daha çok içen, maddeye yönelen insanlara dönüşüyor bazıları. Kendini hem dış dünyadan, hem de iç dünyadan soyutlamaya çalışan bu kişiler için de ne yazık ki tek çözüm acıdan kaçınmak yerine uygun bir şekilde onunla yüzleşmek. Ama yüzleşmedikleri için onlar da ne içtikleri içkiden, ne uykudan keyif alıyorlar. İçlerindeki kaçmaya çalıştıkları mutsuzluk, onları gittikçe daha çok kemiriyor; daha da içmek, daha da uyumak istiyorlar. Ama yetmiyor.
Robin Williams belli ki bu son gruba giriyor. Ancak acı uyuşturulamadığında, ya da geçiştirilemediğinde yaşamın da anlamı kalmıyor. Ölüm düşünceleri böyle başlıyor. Önce hayallendiriliyor ölüm, sonra planlanıyor. Ardından da harekete geçiyor kişi.
Eğer bu saydıklarım size yakın geliyorsa ya da bir tanıdığınızı tarif ediyorsa mutlaka yardım alın. Williams’ın acı ölümü bir kere daha gösterdi ki depresyon ve intihar eğilimi çok tehlikeli olabilir; bir ruh sağlığı profesyonelinin dikkatli desteği çözümlenmesi için gerekli. Ancak psikoterapinin dokunuşu ağlayan palyaçonun zihninde süregelen yaşam ve ölüm savaşını çözmesine ve yaşamın bu savaşı kazanmasına yardımcı olabilir. Biraz dikkatli, biraz da bilgili olmak yeter…
Uzman Klinik Psikolog Nazlı Akay