Dokunmak ve dokunulmak hakkında ne düşünürsünüz? Dokunmayı ve dokunulmayı sever misiniz? Kimlerin size dokunmasına izin veriyorsunuz ve ne kadar, hangi süreyle? Siz birilerine dokunuyor musunuz?
Görme duyumuz ne kadar ön plana çıksa da, beş duyu organımızın en büyüğü derimiz. Biz fark etmesek de bir gün içerisinde pek çok şeyi dokunarak algılıyor, çözümlüyor ve ona göre hareket ediyoruz, hatta dokunarak iletişim sağlıyoruz. Peki, dokunmanın bizi hayatta tutan ve doğduğumuz andan beri ihtiyacımız olan bir şey olduğunu biliyor musunuz?
İnsan yavruları, diğer canlıların yavrularından farklı olarak, doğdukları zaman hayatta kalma becerisine sahip değillerdir. Çünkü insanların iki ayağının üzerinde durabilmesi, milyonlarca yıl içinde kalça kemiğini ve dolayısıyla kalça oyuğunu daraltmıştır. Bu nedenle bebekler, diğer hayvanların yavrularının aksine kendine yetecekleri olgunluğa erişmeden doğar. Örneğin, çoğu hayvanın yavrusu doğduktan kısa süre sonra yürüyebilirken, insan yavrusu 11 aydan önce yürüme becerisi kazanamaz. Diğer bir deyişle, bir insan yavrusunun hayatta kalabilmek için bir yetişkine ihtiyacı vardır. Bebek ne konuşabildiği, ne yürüyebildiği, ne de doğru dürüst görebildiği için yetişkinle bağ kurmasının en direkt yolu dokunmadır.
Dokunma, bağlanmayı sağlar. Bir insan diğerine dokunduğunda onunla bir bağlantı kurar. Bu bağlantı, duygusal bir bağın habercisi ya da köprülerinden biri vazifesi görebilir. Bu bağ öyle güçlüdür ki, bebek büyüyüp de yetişkin olduğunda bile etkilidir. Örneğin, eğer garson para üstü verirken elinize ya da omzunuza dokunursa, ona daha fazla bahşiş verme ihtimaliniz yükselir (Araştırmayı okumak için TIKLAYIN ). Bu kadar basit bir olayda bile dokunma ne kadar etkili! Bebeklerdeki etkisini bir düşünün… Bunu merak eden araştırmacılar, dokunulan bebeklerin daha fazla göz teması kurduğunu, daha çok güldüğünü, ses çıkardığını ve daha az ağladığını bulmuşlar (Araştırmayı okumak için TIKLAYIN).
Hatta bebekler dokunulmayı beslenmeye tercih bile edebilir: Harry Harlow, 1950’lerde bebek makak maymunlarını kullanarak bir araştırma yapıyor. Bu araştırmada maymun bir odacığa alınıyor. Bu odacıkta iki maymun heykeli var; biri telden yapılmış ama üstündeki biberon sayesinde süt sağlayabiliyor, öbürü ise sadece yumuşak bir pelüşle kaplı. Harlow maymunun zamanın ne kadarını bu heykellerin hangisiyle geçirdiğini ölçüyor. Yavrular, tahminlerin aksine süt veren telden heykelin yanına sadece acıktığında gidiyor. Zamanının diğer kısmını ise yumuşak olan heykele sarılmış geçiriyor (Videoyu izlemek için TIKLAYIN). Buradan bir yavru için beslenmekten daha önemli olan bir şeyin olduğunu görüyoruz: Annesi ile kurduğu dokunma temelli yakınlığın verdiği güven hissi. Bu örnekle de görülebileceği gibi, dokunmanın bağ kurmanın da ötesinde, anneden çocuğa besleyici bir etkisi var. Bu açıdan dokunmak geçen hafta bahsettiğim anne işlevinin bir parçası.
Çağ değişiyor. Elektroniklerimize birbirimize dokunduğumuzdan daha çok dokunuyoruz. Giderek bedenden uzaklaşıyor, teknolojiye ve zihne odaklanıyoruz. Oysa biz hala aynı insanlarız, yani dokunmak ve dokunulmak hala bizim için çok önemli. Çocuklarımız için de. Bu yüzden çocuklarınızı severken sadece sözleri değil, teması da kullanın. Öpün, sarılın, okşayın, gıdıklayın… Buna ihtiyaçları var.
Uzm. Kl. Psk. Nazlı Akay
Yetişkin ve Çocuk Psikoterapisti