Psk. Danışman Elvan Kandemir
Etiketler ve Çocuklarımız
2900

 

Yakıştırmalar çocukların üzerine yapıştırılmış etiketler gibidir. Bir kez yapıştı mı bir daha çocuğun üzerinden çıkartmak çok zordur. Tüm meslek hayatım boyunca çocuklar adına etiketlerden korktum. Anne babaları uyardım, öğretmenlerimi uyardım. “Çocukları tanımlarken kullandığımız sözcüklere dikkat edelim” dedim.

 

Kendi kızımdan bir kez dilim yanmıştı. Kızım hiçbir zaman sokulgan bir çocuk olmadı. Hiç kimseyi yanına yaklaştırmaz, kendini hiç sevdirmezdi. Ne aileden, ne de dışarıdan hiç kimse ona yaklaşmayı başaramazdı. İki yaşındayken “sen yabanisin” dedik ona. Şirindi o halleri, muhteşem huysuz bir ufaklıktı. Tamamen olumsuz anlam taşıyan bir yakıştırma değildi bizim için, ama o öğrendi o kelimeyi ve bir daha da dilinden düşürmedi. Bir nevi kimlik edindi yabaniliği. Onu sevmek isteyen herkese “ben yabaniyim” derdi. Kendine bir yüz ifadesi bile edindi. Çatık kaşlar, aşağı bükülmüş dudaklarla belirginleşen bir ifade. Ayrıca tepsi içinde huysuzluklarını meşrulaştıracak bir bahane de sunmuştuk ona. O böyle davranabilirdi, çünkü “yabaniydi”. Başka türlü davranması beklenemezdi. Yıllar sürdü o kimliği onun benliğinden söküp almamız. Tabii ki büyüdü ve kendi kimliğini geliştirdi, ama yabaniliğin hiç izi kalmadı desem yalan olur. “Yabani”  bizim yarı kızgınlıkla yarı sevgiyle bulup taktığımız bir etiketti kızımızın üzerine ve çocuklara yapıştırılan diğer etiketlere baktığımda, masumdu da aynı zamanda.

 



İlkokula başlamış, ders çalışma alışkanlığını bir türlü edinemeyen çocuğumuza söyleriz “tembelsin sen, tembel”. Hiç durup düşünmeyiz, acaba biz alışkanlık kazandırmak adına bir şey yaptık mı? Kolaydır “tembel”i yakıştırmak ve bir anda yapıştırmak. O önce her söyleyişimizde gözleri sulanarak bakar yüzümüze, sonra alışır, tarz kafasında pekişir, “tembelim ben, tembel”. Zaten tembeldir neden uğraşsın ki. Ama biz sonraki yıllarda nedenini bilmeden hep uğraşırız o tembelliği yenelim diye. Annesinin sürekli “matematik özürlü” diye tanımladığı bir çocuğun, aslında ilgisi ve yeteneği olduğu halde, okul hayatında matematikten başarılı olması beklenebilir mi? Aşağılama içeren her etiket yapışır kalır çocuklarımızın üzerine. “Şımarık” deriz, “Korkak” deriz. Ders çalıştırırken “aptal” deriz. Yeni moda, daha ağır etiketlerimiz de var. Artık her hareketli çocuk “hiperaktif”. Kıpır kıpır, düz duvara tırmanıyor, yerinde duramıyor, o zaman hiperaktif bu çocuk. Hiç aklımıza mizaç gelmez. ‘Acaba ben çocukken nasıldım?” diye sormak da gelmez. Çocuk sadece bu bir iki kelimeden mi ibarettir? Başka meziyetleri, olumlu özellikleri yok mudur? Görmeyiz ne yazık ki. Baş edememenin çaresizliği içinde yapıştırıveririz etiketi. Bir kez adı çıkmaya, tanısı konmaya görsün, artık hiperaktiftir ve ne yapsa yeridir. Oysa Dikkat Eksikliği Hiperaktivite Bozukluğu (DEHB) bu kadar kolay telaffuz edilmemesi gereken, oldukça ciddi bir tanıdır. Başında çocuk psikiyatristinin olduğu bir ekip tarafından konur ve tedavi gerektirir. Şimdilerde çocuklara leblebi çekirdek gibi dağıtılır hale geldi. Öte yandan gerçekten uzmanlar çocuğa böyle bir tanı koymuş da olabilir. Dile getirmeye, bunu onun gözüne sokmaya gerek var mı?  Bu tanı onun kimliği değildir ve olmamalıdır. Maksat etiket yapıştırmak mı, yoksa ona yardımcı olmak mı?

 

Bizim bilinçsizce yapıştırdığımız her etiket yaygınlaşır, çocuğun şimdiki ve gelecekteki hayatının her alanına yansır. Çocuk kimi zaman silkinir üzerinden atmak için, ama çoğu zaman başaramaz ve kabullenir. Biz çoğu zaman yapıştırdığımız etiketlerle onun diğer alanlardaki olumlu davranışlarının ya da özelliklerinin gelişmesini de bilmeden engellemiş oluruz. Neden dikkatimizi hep olumsuz özelliklere veririz de olumluları görmezden geliriz? Neden o etiketlerle gelişmelerine ve değişmelerine engel oluruz? Etiketleme eğitim sistemimizin içinde bile var. Her öğrencisine eşit özen gösteren çok değerli öğretmenlerimizin dışında, bazı öğretmen arkadaşlarımızın istemeden çoğu zaman parlak öğrencilerini övüp kendilerince daha az zeki ya da daha problemli gördüklerine ilgisiz davrandıklarına şahit olmuyor muyuz? Zaten ortada böyle bir gerçeklik varken şahsen yaftalayıp okula gönderdiğimiz çocuklarımızın baş tacı edilmesi beklenebilir mi?

 

Onlar büyüyecekler, hep çocuk kalmayacaklar. Hayatta daima başarılı, mutlu, sağlıklı olmalarını istediğimiz, kendi gözümüzden bile sakındığımız en değerli varlıklarımızı kendilerini değersiz değil değerli hissettirecek, benlik algılarını zedelemeyecek sözcüklerle tanımlayalım ki özgüvenli bireyler olarak yetişsinler, toplumda hak ettikleri yerlerin sahipleri olsunlar. Aman Dikkat…

 

Psk. Dan. Elvan KANDEMİR 

Psk. Danışman Elvan Kandemir