Biz okul öncesi eğitimciler arasında Eylül ayı, çocuğu okul öncesi eğitime başlayacak anne babaların ve onları okullarında karşılayacak okul öncesi öğretmenlerinin korkulu rüyası olarak bilinir. Şimdi, bir Eylül ayı daha geride kalırken sular duruldu mu diye merak ediyorum. Yıllarca birlikte çalıştığım sevgili öğretmen arkadaşlarım “Eh işte” diyorlar “çocuklar biraz alıştılar gibi”.
“Çocuklar biraz alıştılar gibi” cümlesi o kadar çok şey anlatıyor ki bana. Cümlenin öznesi olan çocuklar elbette biraz alıştılar okula, belki annelerinin ayrılık kaygısı olmasaydı çok daha fazla alışmış olacaklardı. Bana “Neden hala alışmadı?” diye sorduklarında “Aslında alışamayan çocuk yoktur, alışamayan anne vardır” dedim velilerime yıllarca. Çocuk her anne babanın en değerli varlığı, üzerine başka köy yok. En değerli varlığına, doğduğu günden beri delicesine emek vermiş, üzerine titremiş, onsuz beş dakikası geçmemiş olan anne ayrılık vakti gelip çattığında bocalıyor elbette. Küçücük yavrusu gittiği okulda ne yiyecek? Ne içecek? Sırtı terliyse kim kağıt havlu koyacak? Kim üzerini değiştirecek? Ya düşerse? Ya ağlarsa? Ya öğretmeni iyi davranmazsa? Anne adeta bir kaygı yumağı. Her gün çocuğunu okula getiren yüzlerce anne gördüm. Öğretmenine teslim edecek gibi olur ama çocuk ağlamaya başladığında geri adım atar, sarılır, konuşur neden okula gitmesi gerektiğini anlatır ama bırakmaz, bırakamaz çünkü. Bıraksa da kapıda bekler, kapıda bekletmezlerse camdan görmeye çalışır, göremezse sürekli okulu arar. Örnekler saymakla bitmez. Öte yandan çocuklar annelerinin duygu durumunu sezme konusunda birer uzmandırlar adeta. Anne bocaladıkça, o inat eder. Bilir ki annesi ona hiç kıyamaz, bilir ki annesi çok kaygılı. O da kaygılanır içgüdüsel olarak.
Çocuğun okula başlama sürecinde önce anne baba rahat olmalı. Çocuklarını emanet etikleri kurumu iyice araştırarak mı seçtiler? Gönülleri rahat mı? Hiçbir anne baba içine sinmeyen bir kuruma şu veya bu nedenle çocuğunu göndermemeli. Bugünün okulları gerçekten çok göz alıcı. Gittiğinizde kendinizi Uzay Üssü Alfa’da zannettiğiniz mekanlar var, büyülüyor insanı. Önce şunu mutlaka söylemeliyim ki, okul öncesi dönemi çocuğuna gerekli olan Uzay Üssü Alfa değildir. O sevgi ve şefkatle sarmalanmak ister. Dolayısıyla okul tercihinde mekanlara değil, içeride olan insanlara ve o insanların zihniyetlerine bakmak gerek. Sorulması gereken soru “Benim çocuğumla ilgilenecek olan insanlar kimler? Eğitimin neresindeler? Vasıfları neler? “olmalı. Okul seçimi o kadar uzun ve derin bir konu ki onu başka bir sohbete erteleyerek anne babanın içlerine sinen okulu buldukları noktadan devam edelim.
Annenin penceresini kapatıp, çocuğunkini aralayalım. Çocuk bizim çoğu zaman algılayamadığımız bambaşka bir dünya. Kendini sonsuz güvende hissettiği evinden, koşulsuz sevgiyi aldığı anne babasından veya onu kuralsız seven anneanne veya babaannesinden veya her istediğini yapan bakıcısından ayrılıp hiç tanımadığı bir mekana, hiç bilmediği kollara gidecek ve kendisinden beklenen de bunu güle oynaya yapması. Anlatırken bile çok mümkün görünmüyor bana. Okula başlarken gösterdikleri davranışlar açısından ben çocukları üç gruba ayırırım. Birinci gruptaki çocuklar okula gelir, kapıdan ilk girdikleri anda okulu sever, kaygısızca sınıfına girer ve bu tutumları eğitim hayatları boyunca devam eder. Evet, hayal gibi görünse de böyle bir grup çocuk var. Ne kadar güzel bir haber değil mi? Ama kötü haber şu ki, bu çocuklar istatistiki olarak bir okul öncesi eğitim kurumuna yeni başlayacak tüm çocukların sadece yüzde onunu oluşturuyor. İkinci grupta, okula gelen, çevresinde daha önce hiç görmediği kadar bol uyarandan etkilenip mutlulukla sınıfına giden çocuklar var. Hevesli ve maceracı çocuklardan oluşan grup, üç dört gün veya bir hafta boyunca okula kaygısızca gidip gelir. Aile çok mutludur. Ancak bir süre sonra görsel uyaranlar etkisini kaybedip uymaları gereken onlarca kural ve rutin ortaya çıkınca bir avazları yerde bir avazları gökte okula gitmek istemezler. Bu grup gerçekten tehlike arz eden bir grup, çünkü süreçte okula en güç uyum sağlayan çocuklar çoğunlukta bu grupta yer alır. Üçüncü grubu, okula ilk günden itibaren gelmek istemeyenler oluşturur. Okula gelene kadar bir eziyet, geldikten sonra başka eziyet, bir anneye yapışma ve sürekli ağlama hali. Tüm çocuklar arasında en sık rastlanan tutum ve davranış tarzı budur ve aslında biz eğitimciler için en makbul grup da budur. Çünkü bu gruba dahil olan çocukların ağlaması ve huysuzluğu en fazla bir hafta on gün sürer. Uygun yöntemlerle okula alıştırıldıktan sonra bir daha eğitim hayatları boyunca sorun yaşamazlar.
Şimdi sözüm doğrudan anne ve babaya. Eğer çocuğunuz sözünü ettiğim son iki gruba dahilse, ki büyük olasılıkla öyledir, üzerinize çok iş düşüyor demektir. Çocuk haklı olarak hep evine gitmek ister. Ev, kaba tabirle çocuğun kendi çöplüğüdür. Orada kendini güvende hissedip rahat eder. Okula gittiğinde terk edilmişlik duygusu yaşar, hep okulda kalacağından, annesinin kendisini almaya gelmeyeceğinden korkar. Sabah ritüellerini (örneğin, her sabah kahvaltı ederken çizgi film izlemeyi, ağzına yedirilmeyi, odasında oynamayı) özler. Annesini babasından, babasını annesinden, varsa evde kalan kardeşini hepsinden kıskanır. Çocuğu okula alıştırmakla ilgili ilk anahtar kelime istikrardır. Söz konusu istikrar sizin istikrarınızdır. Çocuğa okulun, karnı ağrısa da, ağlasa da mutlaka gidilecek bir yer olduğunu kavratmanız, çok zorda kalırsanız pijamalarıyla da olsa okula getirmek konusunda ısrarlı olmanız şarttır. İkinci anahtar kelime güvendir. Onu almaya geleceğinizi, geleceğiniz zamanı onun anlayacağı bir şekilde belirttikten sonra gidin ve belirttiğiniz zamanda mutlaka gelmiş olun. Onu almaya gelirken bir şey getirmeyi vaat ettiyseniz mutlaka getirin. Size ve belirttiğiniz zamanda gelip onu alacağınıza dair verdiğiniz söze güvenmeli. Çocuğu ilk günden kapıdan bırakıp gitmenizi söyleyen kurumlara itibar etmeyin. Okula alışmak hem siz hem de çocuğunuz için bir süreçtir. Sürecin sağlıklı olabilmesi, terk etme ve terk edilme duygularının bertaraf edilebilmesi için her iki tarafın da o mekanda bir miktar birlikte zaman geçirmesi gerekir. Ancak bu süre ile ilgili öğretmenlerin ve yöneticilerin sizi yönlendirmelerine izin verin. Mademki güvendiniz ve çocuğunuzu teslim ettiniz, artık top onlardadır, kaygılanmayın ve yavrunuzu yuvadan uçurmanın ilk adımlarını atıyor olmanın keyfini çıkartın.
Elvan Kandemir
Psikolojik Danışman ve Eğitim Yöneticisi