1- GEBELİKTE AĞLAMAK ve ÜZÜLMEK KÖTÜDÜR, BEBEĞİN ETKİLENİR
Bu düşünce ile gebe hem en duygusal döneminde olduğu hem de fiziksel olarak bir hormonal kokteyl içinde olduğundan her zamankinden daha fazla duygusal olması ve her zamankinden daha fazla gözyaşı dökmesi mümkündür. Bunu durdurmak, güçlü görünmeye çalışmak ve gözyaşlarını içine atmak daha kötüdür ve asıl bebeği etkileyendir. Bebek annenin düşüncelerini değil hislerini sezer, asıl bağlantı sezgiler ve duygular arasındadır. O yüzden gebelikte ağlamak güzeldir hem de gebeyi rahatlatır. Suçluluk duymaması gerektiğini bilmelidir.
2- GEBEYKEN HİÇ HAREKET ETME YOKSA BEBEK ZARAR GÖRÜR
Aksine eğer riskli bir gebelik değilse doğuma hazırlanmak için gebenin daha fazla hareket etmesi ve daha esnek olması önemlidir. Vücudun ve kasların doğuma hazırlanması gereklidir. Aşırı hareketler değil ama gerekli hareketler önemlidir.
3- GEBELİK BİR ÇEŞİT HASTALIKTIR ÇOK DİKKAT ETMEK GEREKİR
Bu düşünce şekli kadını aciz ve çaresiz bir duruma sokar. Gebelikte böyle hisseden kadın doğumunda da pasif ve edilgen olacaktır. Hasta gibi hissedip davrandığı sürece hastalıklı süreci devam edecektir. Gebelik hastalık değildir, gebeliği isteyen bir kadının, vücudu, zihni ve psikolojisiyle beraber yaşaması gereken bir mucizedir.
4- DOĞUMU SADECE DOKTOR BİLİR ve DOKTOR YAPMALIDIR
Doğum kimin işidir sorusu karşımıza çıkmaktadır. Doğum ne sadece doktorun ne ebenin ne de kadının işidir. Tam bir takım işi olmalı ama mutlaka merkezde kadın bulunmalıdır. Doğumunu sadece doktora bırakan ve ben bilmem doktor bilir diyen kadın kendi doğumuna sahip çıkamayacak ve istese de istemese de tüm koşullara ve ona söylenenlere uymak zorunda kalacaktır. Bu durum doktora da fazladan bir sorumluluk yüklemekte ve doktoru da strese sokmaktadır. Doğumun sorumluluğunu almak ve takım olarak paylaşmak çok önemlidir
5- ERKEK DOĞUMA GİRERSE DAHA SONRA EŞİYLE BİR DAHA CİNSEL İLİŞKİYE GİREMEZ
Cinsellik çok hassas ve kişilere özel bir konudur. Böyle bir genelleme tamamen zihinsel anlamda cinsellik, kadın, doğum üzerinde erkek için negatif bir hipnoz oluşturmaktadır. Hele de cinsel anlamda gebelik öncesi zorluk yaşayan erkek için daha da negatif bir etki yapmaktadır. Doğum esnasında odada olan erkek tüm doğum sürecini en ince detaylarına kadar seyretmek durumunda değildir, sadece annenin yanında olup ona destek olabilir. Kabullenmesi gerekilen şudur ki, doğumdan sonra sadece cinsellik değil tüm ilişkinin süreci değişebilir ama bunun hangi yönde olacağını belirleyecek olan çiftin kendisidir, doğum olayı değildir.
6- ERKEĞİN DOĞUMDA ROLÜ YOKTUR, DIŞARIDA BEKLEMELİ DOĞUM OLDUKTAN SONRA GELMELİDİR
Bu oldukça eski bir cümledir, eski ilişkilerde kadın ve erkeğin rolünün farklı olduğu, doğumlarda kadının bir sürü yerden özellikle kadınlarda destek aldığı zamanlardan kalan ataerkil bir inanıştır. Bu zamanda ise özellikle şehir insanı için biraz daha uzak bir cümledir. Beraber oluşturulan bir sürecin devamının da beraberce yaşanması hem anne hem baba hem de bebek açısından çok yararlı olabilir. Bunun için önemli olan annenin ve babanın bu durumla ilgili rahat hissetmesidir. Babadan rahatsız olacak annenin doğumu bu nedenle zorlaşabilir, doğumdan rahatsız olacak olan baba ise işleri hem kendi için hem de eşi için zorlaştırabilir. O yüzden beraber alınan bir karar daha önemlidir. Ayrıca babanın doğumla başlayan baba-bebek bağının daha farklı bir kalitede olduğu da gözlenmiştir. Burada önemli olan "doğuma girmeyen baba iyi baba değildir" yanılgısından kurtulmak lazımdır. Doğum esnasında babanın da en büyük yardımcısı ebedir, ebe sadece anne ile değil baba ile de ilgilenir ve ona verdiği görevlerle babanın doğumda verimli bir şekilde rol almasını sağlar. Bunun için en önemli olan babanın doğuma hazırlık aşamasında eğitim ve kurslara mümkün olduğunca katılmasıdır.
7- KADIN DOĞUMDA MUTLAKA ANNESİNDEN DESTEK ALMALIDIR
Bu inanışta mutlaka kelimesi yanlıştır. Anneler gebelikte de doğum esnasında da çok önemlidir. Sadece bir annenin olumlu anlamda destek olabilmesinin tek kuralı sınırlarını bilip kızının kararlarına saygı gösterebilmesidir. Kızın kafasını karıştıracak, negatif etki yapacak, doğumla ilgili kararını etkileyebilecek en önemli kişilerden biri annedir. Anneden alınacak destek ancak ve ancak olumlu olduğu oranda sağlıklıdır.
8- NORMAL DOĞUMDAN SONRA CİNSELLİK ESKİSİ GİBİ OLAMAZ
Buradaki inanç normal doğumun kadın cinsel organını bozacağı ve eskisi gibi cinsellik esnasında haz hissetmeyeceği endişesinden kaynaklanmıştır. Halbuki tam tersi cinselliğin daha zevkli yaşandığını söyleyen kadınlar vardır. Bunun yanı sıra ilişkiye bir bebeğin katılmasıyla değişen zamanlar, uyku vakitleri eskisi gibi bir rahatlığı ortadan kaldırabilir ama tüm bunların düzenlenmesi doğum sonrası dönemi iyi bir şekilde yönetmekten geçecektir.
9- GEBELİKTE CİNSELLİK OLMAMALIDIR, BEBEK RAHATSIZ OLUR
Eğer gebelikte riskli bir durum yoksa cinsellik vardır ve hatta olmalıdır. Cinsellikte salgılanan sevgi ve mutluluk hormonları, gebenin ve bebeğin zaten ihtiyacı olan hormonlardır. Doğum kontrolü olmadan cinselliğin yaşanıyor olması da bazı çiftleri özel olarak rahatlatmaktadır. Bu inançta belki en önemli olan cinsellikte sanki bebeğin seksi hissedip rahatsız olacağı endişesidir. Bu kişilerin kendi duyguları, cinselliğe yükledikleri anlam ve seksi nasıl yaşadıklarıyla bağlantılıdır. Tamamen çiftlere özel bir durumdur, doğrusu yanlışı yoktur.
10- DÜŞÜK, İSTENMEYEN KÜRTAJ, ÖLÜ DOĞUM YAŞANDIYSA HEMEN ARA VERMEDEN TEKRAR GEBE KALINMALIDIR, KADINA DAHA İYİ GELİR
Bu durum psikolojik olarak zor bir durumdur. Tüm vücut organları gibi rahimin de bir hafizası vardır. Bu zor süreçlerden sonra rahimin toparlanması vücudun toparlanması kadar kolay değildir. Bu nedenle böyle bir kayıptan sonra kadının bu kayıbın yasını yaşayacağı, yeniden ne zaman hissedeceğine kendi karar vereceği belli bir aranın verilmesi daha sağlıklıdır. Aksi takdirde bir önceki bebeğin yerine onu telafi etmek için yapılmış ‘yerine konan bebekler’ yapılır. Bunlar annelerini tedavi etmek için, yasla başa çıkmayı kolaylaştırmak için yapılan bebekler olurlar. Bir nevi ‘telafi bebekleri’ ya da ‘yerine konulan bebekler‘ diye geçerler ki bu süreç tüm hayatlarını etkiler. Bir kayıp yaşayan depresyonlu bir anneye geldikleri için bu acı bir miras gibi onlara da geçer.
11- GEBELİKTE AİLEYE YENİ BİR BEBEK GELİRKEN, AİLEDEN BİRİ VEFAT EDER VE ÖLENİN RUHU YENİ DOĞANA GEÇER
Özellikle Anadolu’da böyle bir inanç vardır. Gebeyi çok korkutan bu inanç tesadüfen o sırada aileden birinin kaybıyla daha da pekişebilir. Hele de vefat eden annenin birinci dereceden yakınıysa sanki onu yaşatmak için ismi de yeni bebeğe konulur. Sanki böylece ölene bir borç ödenmiş gibi hissedilir. Bu sağlıklı bir durum değildir. Ölenin anısını koruyacak başka yollar bulunmalı, yeni bebek yeni isim ve yeni bir enerji ile karşılanmalıdır. Eğer gebelikte bir kayıp yaşanıyorsa özel olarak destek alınmasında da yarar vardır bu süreç doğum şeklini ve doğum sonrasını etkiler
12- ZATEN TÜM HAYATI BERABER GEÇECEK OLAN ANNE BEBEĞİN DOĞUMDAN SONRA HEMEN KARŞILAŞMASI ELZEM DEĞİLDİR
Bu ilk karşılaşma ve hatta beraber geçirilecek ilk 1 saat bebeğin tüm hayatını etkilemektedir. Bu karşılaşma doğum şekli ile de bağlantılıdır elbette. Ama tüm doğum ekibinin tercihinin doğum şekli ne olursa olsun anne bebeği olabildiğince çabuk kavuşturması ve olabildiğince çok bir arada tutması çok önemlidir. Bu ilk karşılaşmanın anne bebek bağlanmasını ve dolayısıyla bebeğin tüm hayatının güven ve kalitesini etkilediği belirlenmiştir.
13- BEBEKLER HİSSEDEMEZLER O YÜZDEN YAPILAN ve SÖYLENEN HİÇ BİR ŞEYİ DUYAMAZLAR ve ETKİLENEMEZLER
Kesinlikle doğru değildir. Bazıları bebeklerin döllenmeden itibaren bazen de 20. haftadan itibaren hissettikleri söylenir. Buna bakarsak demek ki doğumda her şeyi bizim kadar hissediyor olmaları mümkündür. Nöronların ve RNA'ların bilgi taşıyıcı bir görevden olduğundan hareketle bebeklerin her şeyi hissettiklerini söyleyebiliriz. Bu hissetme bizim bildiğimiz gibi olmasa da bir vücuda kayıt sistemine bağlıdır. Bu nedenle sadece düşündüklerimiz değil hissettiklerimiz ve aslında en fazla da söylemediklerimiz daha hissedilendir diyebiliriz.
Uzm. Psk. Neşe Karabekir
Hamile ve Doğum Psikoloğu
NOT: Bu yazı İstanbul Doğum Akademisi'nin web sayfasından izinleri dahilinde alıntılanmıştır.