Uzmanlık alanı çocuklar olan bir ruh sağlığı çalışanı olarak, bir süredir fütürizmle ilgili okumalar yapmaktan, videolar izlemekten kendimi alamıyorum. Bu kavramla daha önce tanışmamış olanlar için kısa bir açıklama yapmak gerekirse, fütürizm, geleceğe dair olumlu tasarımlar yapan bir bakış açısı denebilir. Bir kere kıyısından köşesinden bir şeylere baktınız mı kolunuzu kaptırıverdiğiniz, bunun yanında iyi ki içine düşmüşüm diyeceğiniz türden dipsiz bir kuyu. Yeniliklere ve değişime karşı açık görüşlüyseniz elbette J. Bilginin değişim hızı düşünüldüğünde, özellikle eğitim sektöründe çalışan, yani geleceğimizi şekillendirecek olan çocuklara ve gençlere temas eden tüm eğitimcilerin bu konuda farkındalık kazanması şart bana sorarsanız. Bu bakış açısının geçmiş dönemdeki örneklerine bakarsak,
- Leonardo Da Vinci’nin taa 1400’lerde, paraşütten, helikoptere, dalgıç kıyafetinden kendi kendine giden arabaya kadar pek çok farklı konuda çizimleri mevcut.
- Jules Verne “Aya Yolculuk” kitabını 1865 yılında yazdı. İnsanlığın bunu gerçekleştirmesi ise 1969 yılında mümkün oldu.
- 1960’larda çekilen, “Uzay Yolu” dizisinde kullanılan teknoloji ne kadar da uçuk geliyordu bir zamanlar. Eldeki cep telefonu, otomatik açılan kapılar, kulağa takılan aparatla konuşmalar, dokunmatik cihazlar…
Tüm bunların yanında 1899’da Amerikan patent ofisinin başındaki kişinin “icat edilecek her şey icat edildi” diye demeçte bulunması ya da 1943’te IBM’in başkanı Thomas Watson’ın “dünyada ancak 5 bilgisayarlık bir pazar” olduğunu söylemiş olması da dikkat çekici! Bu şunu gösteriyor ki, eğitim seviyeniz ne olursa olsun, hangi mevkide olursanız olun gelecekçi bir bakış açınız yoksa öngörüleriniz sınırlı olmaya mahkumdur. Annemin ilkokul mezunu dedesinin “Boğaziçi Köprüsü yapılsın mı, yapılmasın mı” tartışmalarının yapıldığı günlerde “Gün gelecek İstanbul’a 3. köprü bile yetmeyecek” deyişi, ileri görüşlü söylemlerinden sadece bir tanesi olarak ailemizde hala anılmaya devam etmekte. Nurlar içinde yatsın inşallah…
Geçen Pazar sabahı sevgili Ufuk Tarhan’ın “T-İnsan” kitabını okuyordum (bu konuda merakı olan herkese şiddetle tavsiye ederim). Henüz 6 yaşına gelmemiş kızımın ilgisini çekti kitap ve başladı sorular sormaya. Ben de anlayabileceği bir dille, bilim insanlarının şu an hayal etmekte bile zorlandığımız şeyleri gerçekleştirmeye çalıştıklarını ifade ettim. “Bilim insanları kendilerine kanat yapabilirler mi?” diye sordu. “Kim bilir belki de yapabilirler” diye cevap verdim. “Peki kendilerini bir çitaya dönüştürebilirler mi?” dedi. Güldüm ve “Neden olmasın” dedim. Gözleri fal taşı gibi açılarak heyecanla “O zaman ben de büyüyünce bilim insanı olmak istiyorum” dedi J. “Peki bilim insanı olduğunda neyi gerçekleştirmeyi istersin?” diye sorduğumda ise boğazımı düğümleyen bir cevap verdi. En yakın arkadaşlarından birinin ismini zikrederek “Hani dayısı ölünce çok üzülmüştü ya, dayısını yeniden canlandırıp onu mutlu etmek isterdim” dedi. Bir kez daha anladım ki çocuklarda fütürist bakış açısı zaten var. Hem de en masumundan; ön yargılardan, “mümkün değil”lerden, “asla”lardan uzak, olağanüstü bir bakış açısı...
İşte biz yetişkinlerin bu tazecik zihinler karşısında sorumluluğu bu nedenle çok büyük! Kendimizi hızla değişen dünyada sürekli güncellemeliyiz ki, bir yandan değerlerimizi onlara aktarırken, diğer yandan kısıtlayıcı düşünce tarzımızla önlerine bariyerler koymayalım… Geleceğin bilinmeyen dünyasında onlara hak ettikleri rehberliği yapabilelim…
Psk. Dan. Yelda ARSLAN