Psk. Danışman Yelda Arslan
Hareketli mi, Hiperaktif mi?
2360

 

    Millet olarak kendimizi en hakim hissettiğimiz konulardan biridir çocuk yetiştirmek. Öyle ki, yoldan geçen birinin çocuğu ile ilgili tutum ve davranışlarına karışmayı bile bir insanlık görevi saydığımız durumlar vardır. ‘Evladım az giydirmişsin, üşüyecek çocuk’ ya da ‘Ay ay düşecek, tutsana evladım çocuğun elinden’ gibi. Hatta hareketli gördüğümüz bir çocuğun anne babası için ‘Çık çık çık çık, bu kadar rahat olurlarsa çocuk tabiî ki böyle olur, ver bak bana o çocuğu nasıl adam ediyorum’ cümlesine bile denk geldiğiniz olmuştur. Hiperaktif bir çocuğum yok, ancak öğrencilerim oldu. Bu süreci yönetmenin, hele ki anne babalar için hiç de dışarıdan bakıldığı kadar kolay olmadığını bir anne ve psikolojik danışman olarak kaleme almak istedim.

 

           Pek çoğumuzun karıştırdığı iki kavramdır hareketlilik ve hiperaktivite. Oysa ki çok önemli bir fark var bu iki kelime arasında. Halk arasında sadece ‘Hiperaktivite’ diye kullanılan durumun asıl tanımı Dikkat Eksikliği ve Hiperaktivite Bozukluğu’dur (DEHB). Dikkat Eksikliği, Dürtüsellik ve Hareketlilik olmak üzere üç sacayağı vardır. Kimi çocuklarda bu üç sorun durumundan biri ya da ikisi ağırlıktayken, kimi çocuklarda her üçü de mevcuttur. Daha da önemlisi bu durum beyin kimyalarındaki bir farklılıktan kaynaklanır. Bu çocuklar ellerinde olmayan nedenlerle yine halk tabiriyle ‘düz duvara tırmanırlar’. Düşünmeden hareket ederler, olan olduktan sonra çok üzülürler, pişmanlık yaşarlar ancak benzer bir durumda yine kendilerine hakim olamayıp aynı şeyi yaparlar. Sonrasını ön göremedikleri için pek çok çocuğun tehlikeli diye tanımladıkları durumlara gözü kapalı atlarlar. Sınıf ortamında da kıpır kıpır olduklarından kendi dikkatlerini toplayamadıkları gibi arkadaşlarının da dikkatini dağıtırlar, sürekli uyarı alırlar. Kimi durumlarda da çocuğun yapabilirliğine olan inancı vardır ancak sonuç hiçbir zaman düşündüğü gibi olmaz. Gözden kaçırdığı küçük detaylar notunu epey aşağı çeker ve bu durumu her seferinde yaşar… Bu da beraberinde kuvvetle muhtemel davranış sorunlarını getirir. Bir yetişkin olarak düşünsenize ne kadar çabalarsanız çabalayın hep ‘başarısız’ oluyorsunuz, daha fazla çabalamak ister misiniz?

 

            Bu yazı ile erken teşhisin çok önemli olduğunu vurgulamak istedim. Her seferinde hareketli deyip geçmemek, hiperaktif olabilir mi diye bir durup düşünmemiz gerektiği inancındayım. Okul ortamına başlayana kadar bu hareketliliği genellikle önemsemiyoruz. Hatta televizyon ve bilgisayar başında geçirdiği saatleri işaret edip ‘istedi mi sakin durabiliyor’ diye kanıt gösteriyoruz. Ne zaman ki bu durum çocuğumuzun öğrenmesini etkilemeye başlayıp sınıf atmosferini de bozunca bir sorun mu var diye düşünmeye başlıyoruz. Pek çok çocuk zaman zaman hiperaktifmiş gibi davranabilir ancak durması gereken zaman ve durumlar net verildiğinde durabiliyor mu, sessiz ve sakin oynayabildiği zamanlar var mı düşünülmeli. Yapabiliyorsa ne ala aksi halde bir şeylerden şüphelenildiğinde bir psikiyatrist değerlendirmesi almak gerekiyor. Teşhis için özel bir değerlendirme ölçeği olmamakla birlikte çocuğa uygulanan testlerdeki tutumları (malum belli bir süre odaklanıp bir performans sergilemesi gerekiyor), aileden taa hamilelik sürecinden itibaren alınan bilgiler, farklı nedenlerden kaynaklanıp kaynaklanmadığını ayırt edici değerlendirmeler, ailenin ve öğretmeninin doldurması istenen spesifik soruları içeren gözlem formları bir araya getirildiğinde tablonun içeriği ortaya çıkıyor.

 

            Tedavi sürecine gelince; beyin kimyasını dengeleyici çocuğun daha sakin ve dikkatini odaklayabilmesini sağlayan ilaç tedavisi yanında akran ilişkilerinde daha dengeli olmasını sağlayacak sosyal beceri kazanımı ve yapabilirliğine olan inancını yeniden kazandırıp öz saygısını arttırıcı psikolojik bir destek şart. Bunun yanında aileye öncelikle bu durumu kabullenmeleri konusunda yardımcı olunmalı. DEHB hakkında bilgilerinin arttırılması ve çocuklarına nasıl destek olabilecekleri konusunda yol göstermek çok önemli. Bir diğer destek ayağı da çocuğun dersine giren öğretmenlerine sınıf ortamında bu çocuklara nasıl yaklaşılması gerektiği ile ilgili olmalı. Bu konularda da okullardaki psikolojik danışmanlardan yardım alınabilir. Eğer çocuğun öğrenme süreci alınan tüm önlemlere rağmen sınıfın çok gerisinde kalıyorsa Bireyselleştirilmiş Eğitim Planı’ndan (BEP) yararlanması sağlanmalı. Bunun için de okullar hazırladıkları ön yazı ile çocuğu bağlı oldukları ilçenin Rehberlik Araştırma Merkezi’ne (RAM) yönlendiriyorlar. Orada yapılan uygulamalar sonucu çocuğun böyle bir eğitim almasının gerekli olduğu belirlenirse bu yönde bir rapor hazırlanıyor. O andan itibaren de okulda çocuğa özel bir eğitim planı hazırlanıyor. Bu noktaya gelindiğinde zaten okullar ailelerle belli periyotlarda bir araya gelerek bilgi akışını sağlıyor.

 

           Konu DEHB olunca bu konuda görüşlerini çok önemsediğim Prof. Dr. Yankı YAZGAN’ın bir yazısının linkini vermek istedim. Tüm anne babaların ve öğretmenlerin okumasını tavsiye ederim. (http://www.yankiyazgan.com/hiperaktif-cocuk-hiperaktivite-nedir/)

 

           Son sözüm de öğüt vermeyi çok seven içimizdeki bilgeye… Bir dahaki sefere, hareketli bir çocuk ile ilgili dilinizin ucuna kadar gelen kelimeleri dizginleyin ve çocuğunun davranışları nedeniyle defalarca ‘rezil olma’ duygusuna kapılmış, yan etkilerinden dolayı ilaç kullanımı ile ilgili tereddüte düşmüş, biz diğer anne babalardan daha fazla emek ve enerji harcamak durumda olan o anne babaları hatırlayın…

 

 

Psk. Dan. Yelda ARSLAN

Psk. Danışman Yelda Arslan