Uzm. Kl. Psikolog Nazlı Akay
İçimdeki Annem / Babam
3169

Kendinize hiç annenizmişsiniz gibi geldiniz mi? Ya da kendinizi babanızın size hep söylediği bir şeyi çocuğunuza söylerken yakaladığınız oldu mu? Yaşınız ilerledikçe daha da annenize/babanıza benzediğinizi fark ediyor musunuz?

 

Zamanında bir yerde şöyle bir söz okumuştum, o günden beri sıkça aklıma gelir: Bir erkekle, eğer tıpkı onun gibi bir oğlunuz olmasından gurur duymayacaksanız evlenmeyin. Bu söz de aynı meseleye değiniyor aslında: Çocuklar büyüdüklerinde bir yanıyla ebeveynlerine benzerler. Çoğu zaman da kızlar anneye, erkekler babaya…

 

Bazen bu benzerliği seversiniz. Örneğin anneniz vefat ettiyse ve onu çok özlüyorsanız tıpkı onun yaptığı gibi çay içtiğinizi fark ettiğinizde içinizi hüzünlü bir mutluluk kaplar. Bazı benzerlikleri ise istemezsiniz. Küçükken annenizin ya da babanızın hiç sevmediğiniz bir davranışını kendi çocuklarınıza asla yapmayacağınıza dair kendinize söz verirsiniz, ama bir gün bir bakmışsınız aynı şeyi çocuğunuza yapıyorsunuz. Üstelik tüm bunlar siz farkında olmadan oluyor, sanki görünmez bir orkestra şefi zihninizin kontrolünü ele geçirmiş size meydan okuyor. Belki kontrolünüzde olsa durduracaksınız ama kontrolünüzde değil.

 

Bu benzerliği birkaç şekilde açıklayabiliriz. Biri daha önce de bahsettiğim gözlemleyerek öğrenme ve Bandura’nın çalışmaları. Diğeri ise Transakisyonel Analiz, kısaca söylenişiyle TA.

 

Biz klinik psikologların insanı anlamak, yaşadıkları sorunları anlamlandırmak için başvurduğu teoriler var. Çoğumuz birkaç temel teoriyi takip ediyoruz, bunlardan en popüleri ise temellerini Freud’un attığı psikanalitik teori. Eric Berne’in oluşturduğu TA da bahsettiğim bu teorilerden biri. Bu teori oldukça geniş, anlamak ve anlatmak için zaman gerekli. Bu yüzden bu yazıda sadece bir kısmından bahsedeceğim.

 

Önce TA’nın büyükbabası sayılan psikanalizden bir bilgi kırıntısı vermeliyim. İnsanların benliğinin üç parçadan oluştuğunu söyler Freud: İd, insanın hayvansı yanıdır. Dürtüler ile yönetilir. Acıktık mı, id hemen bulduğu ilk yemeği ele geçirmek ister. Bebekler de idlerine göre hareket ederler. Sonrasında süperego gelişir. Süperego ise kurallar, kanunlar ve vicdan demektir. Bir bireyin üzerindeki toplum etkisi, içimizdeki toplum diyebiliriz süperego için. En son gelişen üçüncü katman ise egodur. Ego üç çocuklu bir ailede en büyük çocuk ile en küçük çocuğun arasını yapmaya çalışan ortanca çocuk gibidir. Kuralcı süperego ve bencil idin arasını bulur. Bunu yaparken de bazı stratejiler kullanır. Bu stratejilere savunma diyoruz. Örneğin çok acıkmışsak ve yolda mısırcı gördüysek, ama alacak paramız yoksa egomuz devreye girip “Zaten mısırı sevmezdim” diye düşünmemize ve isteğimizin azalmasına neden olabilir.

 

Berne bu sistemin gözlemlenmesinin zor olduğunu düşünmüş, bu yüzden benzer ama farklı bir sistem geliştirmeyi seçmiş. Bu yeni sistemde ego varlığını korumuş, ama Berne egoya biraz daha farklı bir yorum getirmiş ve onu üç parçaya ayırmış. Basitçe anlatmam gerekirse hepimizin içinde birer “çocuk”, “ebeveyn” ve “yetişkin” var. İçimizdeki yetişkin ego hesaplayan, düşünen, objektif ve gerçekçi olandır. Çocuk ego ise, ego işlevini yerine getirirken duygulardan ve sezilerden yararlanır, bencil ve yaramazdır. Son olarak ebeveyn ego, içimizdeki otorite figürüdür. Neyin nasıl yapılması gerektiğini bildiğini iddia eden ego ebeveyn egodur.

 

(Kaynak: http://ekampus.orav.org.tr/blogger/ugurozeren/page/41383/uc-ben-var--benden-iceri---transaksiyonel-analiz )

 

Çocuk ve ebeveyn egoları en çok veriyi kişinin okul öncesi çağlarından alır. Bir insanın kendi çocukluğu ve çocukken yaşadıkları çocuk egosunu şekillendirirken, anne ve babasıyla yaşadıkları onun ebeveyn egosunu şekillendirir. Sonra kişi, farkında olmadan bu bilgileri (ilgili ego durumu aktif olduğunda) kullanır. İşte tam da bu nedenle bazen farkında olmadan kendinizi çocuğunuza annenizmiş gibi davranıyorken bulursunuz, çünkü o sırada ebeveyn egonuz aktiftir ve egonuzun kayıtlarında annenizin davranışları vardır. Küçükken annenizle yaşadığınız her olay, zihninizde üzerinde “anne” yazan hayali bir çekmeceye kaydedilmiştir, bu nedenle “anne” olacağınız zaman o çekmecedeki bilgilere başvurursunuz. Bazen farkında olarak, hafızanız aracılığıyla, bazense farkında olmadan, ebeveyn egonuz aracılığıyla…

Ego durumlarının üçü de her yetişkinde bulunur. Önemli olan hangisini ne sıklıkla kullandığımızdır. Çocuk egosuna daha çok başvuran insanlar başkalarına neredeyse bağımlı, duygu ve sezgilerine mantığından daha çok güvenen, hedonist kişiler olabilirken ebeveyn egosuna çok sık başvuran insanlar kurallara sıkı sıkıya bağlı, etrafındakilere yardım etmeyi, onlara destek vermeyi ya da onları yönetmeyi seven kişiler olabilirler. Dahası, herkesin çocukluğunda farklı deneyimleri olduğu için çocuk egosunu sık kullanan kişilerin onları tanıyan insanlar tarafından “hiç büyümemiş, tıpkı çocukluğu gibi”, ebeveyn egosuna sık başvuran kişilerin ise “aynı annesi gibi” olarak algılanacağını da not düşelim.

 

Yazımı size küçük bir zihin oyunu sunarak bitiriyorum: Bu hafta kendinizi keşfetmeye çalışın. Ne zaman yetişkin, ne zaman ebeveyn, ne zaman çocuk egonuzu göreceksiniz bakalım? Hangisini daha çok kullanıyorsunuz? Çocuğunuzlayken hangisi daha aktif? Ve tabii ki nasıl bir ebeveynsiniz? Annenize ya da babanıza hangi yanlarınız benziyor?

 

Benzerliklerin fazlalığını görünce şaşıracaksınız.

 

Uzman Klinik Psikolog Nazlı Akay

Uzm. Kl. Psikolog Nazlı Akay