Doğumda fizyolojik ve psikolojik öğeler birleşirler. İşte bu birleşme yeni bir jenerasyonun yaratıldığı andır, bu anın oluş hali ise hem o bebek bireyin yaşamını hem de o jenerasyonun kalitesini belirleyecektir. Doğum odasına gitmeden önce gelin beyinde kısa bir yolculuk yapalım...
Beynimizde temel bazı sistemler vardır:
Reptilian beyin / sürüngen beyin: Kan, hücreler, damarlar, basınç gibi tüm fizyolojiden sorumlu bölge.
Limbik sistem: Beynin duygular, duyular ve hislerden sorumlu olan bölgesi.
Korteks: Zihin aktiviteleri, dil, bilişsel süreçler, mantık, plan ve hesap yapma gibi işlevleri kapsayan bölgedir.
Bundan hemen anlaşılacağı üzere doğum süreci ve tüm bebeklik döneminde henüz bilişsel süreçler, dil oluşmadığı için limbik sistem devrededir yani tüm bu dönemler esnasında duygular, duyular ve hisler vardır ve hissedilenler bu sistem nedeniyle limbiksel olarak kayıt olur.
Bu şu demektir ki; doğum esnasındaki duygular, duyular ve hisler hiçbir zihinsel tercümeye maruz kalmadan, direk olarak vücuda geldiği gibi kayıt olur. Olumlu olumsuz, doğru yanlış, iyi kötü vs gibi değerlendirmeler yoktur. Gelenler hiçbir elekten veya işlemden geçmeden olduğu gibi vücut kayıtlarına geçer. Dolayısıyla acı, korku, yalnızlık, vücuda dokunanlar, tüm duyular (koku, ışık, tat, konuşulanların şiddeti, kelimelerin enerjisi) olduğu gibi kayıtlara alınır ve her kayıt gibi kişinin tüm hayatı boyunca taşıyacağı bir sistemi oluşturur. Kişi kadınsa ve ileriki zamanlarda o da doğum yapacağı zaman tüm eski kayıtlar bazen anı olarak, bazen sadece his ve duyular olarak bazen ise nedeni bilinmeyen olumsuz duygular olarak hamile kadını gebelik veya doğum esnasında ziyaret edebilir. Aynı şekilde olumlu kayıtlar ise en zor durumları ve kararları bile kolaylaştırabilir.
Biraz önce ifade edildiği üzere doğumda çalışan limbik sistem nedeniyle olumlu olumsuz gibi değerlendirmeleri yapamıyorsak ileriki yıllarda bunları nasıl olumlu olumsuz olarak adlandırabiliriz diye bir soru oluşabilir. Sözün kullanımı ve korteksin ilk bebeklik döneminden sonra devreye girmesiyle beraber ilk duyusal kayıtlar artık öğrenmelerin getirdiği anlamlara dönüşür. Ayrıca ilk kayıtların duyusal olarak bedendeki hissine uygun olarak kayıt edilme kalitesi ve içeriği farklı olacaktır.
Tüm bu yazılanlardan anlaşıldığı üzere zaten doğumda limbik sistem çalıştığına göre düşünerek, hesaplayarak, ölçerek biçerek bir sürü değerlendirme, plan program yaparak yani korteksin işlemesine yönelik aktivitelerle yapılacak sürecin normal doğuma gidebilmesi çok mümkün görülmemektedir. Planlı sezaryen ameliyatlarının hızla arttığı günümüzde bu nedenle limbik doğumlar yerine korteks doğumlar olagelmektedir. Düşüncemiz ve dileğimiz planlı sezaryen dışında doğum şekli ne olursa olsun ailenin özellikle de gebenin tüm isteklerini ortaya koyabileceği bu taleplerinin mümkün olduğunca sağlanabileceği bir doğum tercihi olmasıdır. Hatta planlı sezaryen isteyen bir kişinin bile tüm eğitimlere rağmen gene de planlı sezaryen de karar kılması durumunda bile anne bebeğe saygılı operasyonlar yapılmalıdır. Çünkü yeni bir kuşağın yaratılmasındaki en önemli süreç doğum anıdır iste bu nedenle de doğumların özellikle gebe tarafından keşke’siz bir şekilde oluşturulmaya çalışılması gereklidir. Bunun için de doğuma şahit olan herkesin doğuma hazırlık eğitiminden hem fizyolojik hem de psikolojik bilgiler açısından geçmesi gerekmektedir. Unutmayalım ki doğumda olan tüm sağlık personelinin her birinin de bir doğum hikayesi ve olmuşsa bir doğum travması ve geniş aileden taşıdığı bir yargısı ve öğrenmişliği vardır. Bu travmaların üzerinden kendisiyle çalışmamış bunların farkına varmamış birinin doğumda nötr bir şekilde objektif kalması mümkün olamayacaktır. Doğumlarda limbik sistemin çalıştığından bahsetmiştik demek ki doğum odasında kişilerin sözlerinden öte taşıdıkları endişeler ve en önemlisi sözlenmeyenler daha etkili olacaktır. Konuşulmayanların etkisi her yerde her zaman daha ağırdır.
1989 Altman ve Ceck tarafından yapılan araştırma RNA'nın (ribonükleik asitler) bilgi taşıyıcı özelliğini kanıtlayarak Nobel Kimya ödülü kazanmalarını sağlamıştır. Genlerimizdeki tüm bilgiler hücre bazında bir kuşaktan diğerine geçer. Bu bilgilerin ne zaman nasıl ortaya çıkacağı ve hayatımızı, kararlarımızı seçimlerimizi ve bu yazının konusu olan doğumlarımızı nasıl etkileyeceği kişiye göre değişir. Kuşaklarınızdaki doğum, kadınlık, doğurganlık ile ilgili tüm hatıralar, yaşanmışlıklar bilgi bazında bir kuşaktan diğerine taşınır yani düşünün ki tüm geçmiş kuşaklarınızın bilgisiyle buradasınız. Hem geçmişten getirdiklerimizi hem de doğum anında kayıtlarımıza geçenleri hepsini bir bütün olarak vücut hafızamızda barındırıyoruz.
Yaşamla ilk karşılaşmamız aynı zamanda anne karnındaki hayatın bitişidir. Dolayısıyla bebek doğum esnasında bir bitiş, bir sonlandırma yani bir çeşit ölümle beraber bir yeniden var olma, doğuş ve bir başlangıç yaşar. Bu nedenle doğum anı bebeğin hiçbir şey hissetmeyeceği yargısı bir yana aslında belki de tüm yaşamı boyunca her şeyi en açık, en yalın, en net hissedeceği zaman olarak yorumlanabilir. Eğer bebekler doğum anında her şeyi hissediyorsa ve hem de yorumsuz net bir şekilde hissediyorsa doğumda olan herkesin ve her şeyin yeni bir kuşağın oluşumunda çok özel bir katkısı ve sorumluluğu var olmalıdır. Herkes kelimesi burada özellikle kullanılmıştır çünkü hedef bu sorumluluğun sadece anne de kalması ve annenin bu ağırlık ve suçluluk neyi eksik veya yanlış yaptım duygularıyla ezilmesi değil baba, doktor, ebe, hemşire vs tarafından rollerine göre paylaşılmasıdır.
Bu nedenlerle de keşke’siz doğumlar tanımlamasındaki ‘keşke’ özellikle vurgulanmıştır. Olumsuz kelimeler kullanmayalım derken keşke kelimesiyle beraber zihinlerde neden bir olumsuzluk yaratalım diye düşünülebilir. Aslında bu noktaya dikkat çekmek lazımdır. Demek ki doğumlarda bir ‘keşke’ olma olasılığı vardır, işte tam bu anlamda uyanık ve farkında olmak ve keşkesiz doğumlar keşkesiz hayatlar yaratmaya çalışmak mümkündür.
Limbik doğumlar keşkesiz doğumlar kelimelerin bittiği duyguların başladığı doğumlardır. Ne olursa olsun, doğum şekli neye dönüşürse dönüşsün kadının ihtiyacı ve istekleri ön planda olduğunda, sevgi ve saygı her zaman doğum odasında hissedildiğinde kadın elinden geleni yaptığına ve herkesin de buna olumlu anlamda katkıda bulunduğuna inanır ve böylece yapmadıklarına değil yaptıklarına odaklanır. Bu şeklide gerçekleşen doğum, böyle kavuşulan bir bebek, böyle karşılaşan anne-bebek, bunu deneyimleyen eşler, buna şahit olan tüm aile ve hatta hastane personeli bir ‘kelebek etkisiyle’ yeni bir kuşak yaratır. Bu duygularla oluşan bebeklerin oluşturduğu toplumun sevgisiz ve saygısız olması da beklenemez.
Yeni bir kuşak için el ele ve yürek yüreğe vermemizin zamanıdır.
Uzm. Psk. Neşe Karabekir
Hamile ve Doğum Psikoloğu
NOT: Bu yazı İstanbul Doğum Akademisi'nin web sayfasından izinleri dahilinde alıntılanmıştır.