Mesleğimiz gereği sürekli oyuncak mağazalarındayız.
Geçen gün bir meslektaşımla Mecidiyeköy’deki büyük bir oyuncakçı mağazasına girdik. Büyülü bir dünyanın kapısından girdim sanki. Parlak ışıkların altında maviler, pembeler, sarıların en canlı tonlarıyla şeker gibi yüzbinlerce oyuncak raflarından alınmayı ve bir çocuğun oyunlarına ortak olmayı bekliyordu. Çocuklar için adeta bir cennet olan bu mekânlar anne-babalar için en büyük soru işareti: Para da kısıtlı, ne almak lazım?
Üstelik artık sıradan oyuncakları aramıyoruz hiçbirimiz. Gittikçe ebeveynlerin çocukla geçir(e)mediği vakti oyuncakla dolduruşuna tanık oluyoruz; oyuncaklar da her seferinde bu hedefe daha fazla hizmet etmek için tasarlanıyor. Örneğin, düğmesine basılınca masal anlatan pelüş oyuncaklar ve yastıklar var. Bu tarz oyuncakların ebeveynle geçirilecek olan zamanı ne kadar karşıladığı ve çocuğu oyalamaktan başka ne işe yaradığı tartışılır. Bir diğer açıdan bakılırsa oyuncaklar o kadar çekici, o kadar renkli, o kadar çeşitli ki, aldıkça alıyoruz; sonuç olarak çocukların odaları bir türlü oynamadıkları çeşit çeşit oyuncakla doluyor.
O gün yanımıza gelen müşteri temsilcisi bize sürekli pille çalışan, düğmesine basınca çocukla konuşan oyuncakları göstermeye çalıştı. Belli ki bu tarz oyuncaklar rağbet görüyor, o yüzden bu oyuncaklarla ilgili yazarak başlamak istiyorum. Nitekim çeşitli gazete kampanyalarında sık sık bu tarz oyuncakların kuponla verildiğini okuyorum. Bir oyuncak çocuk için ne kadar çok şey yaparsa çocuğun aklını o kadar tembelleştiriyor. Örneğin, bazı kalıp cümleleri olan ve çocuğun yaptığı şeye göre bunları okuyan oyuncak bebekler var. Bu sadece gerçek ilişkinin yerini tutması mümkün olmayan mekanik bir ilişki sunmakla kalmıyor, çocuğun bebek yerine de seslendirme yapmasını ve oyunu kendi istediği gibi yönlendirmesini de engelliyor. İsviçre çakısı gibi her şeyi yapan oyuncaklardansa basit, her şeyi çocuğun hayal gücüne bırakacak oyuncakların daha değerli olduğunu görmek gerekiyor.
Oyuncak sayısı olarak da sadeleşmek iyi olur. Büyüklerimizin, çocuklarımızın sahip olduğundan çok daha az oyuncağı vardı. Ama mutlulardı. Landreth bir sözünde şöyle der: “Kuşlar uçar, balıklar yüzer, çocuklar oynar.” Gerçekten de, bir çocuk sıkıldığı zaman kâğıttan bile kendine bir oyun yaratabilir. Bizim ona aldığımız oyuncaklar da bu yaratıcılığı destekleyecek ve güçlendirecek nitelikte olmalı. Legolar ya da basit ahşap oyuncaklar buna iyi bir örnek.
Aslında burada oyuncaktan çok oyuna odaklanmak lazım. Oyuncak nasıl olursa olsun, oyunu basitleştirmemeli ve yaratıcılığı ketlememeli. Benzer bir şekilde, oyuncak eğer mümkünse birden fazla oyun için kullanılabilir olmalı. Öteki türlü, hem çocuğun oyunları sığlaşacak, hem de çocuk oyuncaktan farklı şeyler çıkaramadığı için çabuk sıkılma riski artacaktır. Bir kerede sadece bir oyuncak alınması ve sıkça oyuncak alınmaması da çocuğun çabuk bıkmasını önleyen şeylerden olabilir. Çok oyuncak varsa belli dönemlerde belli oyuncaklar kaldırılarak çocuğun oyuncaklarını özlemesi sağlanabilir. Anne-baba da çocuğa aynı oyuncakla farklı oyunlar oynaması için fikir verebilir.
Alınacak oyuncakta dikkat edilmesi gereken şeylerden biri de kalitesi. Plastikten yapılmış çok uygun fiyatlı oyuncaklar zehirli kimyasallar açısından risk taşıyor. Bunun yerine çocuk için dost malzemelerden biri olan ahşabı seçebilirsiniz. Çok ama ucuz oyuncaktansa az ama fiyatı daha yüksek oyuncak yeğdir.
Çocuğun dünyayı tanımasına ve öğrenmesine yardımcı olabilecek olan model oyuncaklar (hayvan figürleri, trafik seti gibi), etrafını keşfetmesi ve merakının artması için küçük bilim ve doğa keşif setleri, kendini ifade edebilmesi, duygularını dökebilmesi için sanat malzemeleri tercih edilebilir. Bu aşamada çocuğun ilgi alanına uygun seçim yapmak kadar çocuğa yeni deneyimler kazandırmak da önemlidir. Örneğin arabalara ilgi gösterdiğini bildiğimiz bir çocuğa sadece araba almak, ona hayatı ve kendi ilgi alanlarını keşfetmesi için alan yaratmamak olur.
Benzer bir açıdan bakıldığında cinsiyet, anne-babaların oyuncak alışverişinde önemli bir etken. Oyuncak mağazaları da kızlara özel ve erkeklere özel oyuncaklar bulundurmak açısından ikiye ayrılmış durumda. Ben bundan çok rahatsızım, dünyada da bu sisteme itirazlar yükselmekte olduğunu biliyorum. Bir oyuncağı kız ve erkek oyuncağı olarak ayırmak, tıpkı kız renkleri ve erkek renkleri olduğunu iddia etmek gibi bir şey: Çocuğu sığlaştırıyor, onu dar bir çerçeveye hapsediyor ve gelişimini engelliyor. Mesela, erkek çocuk oyuncaklarının daha agresif dışa vuruma uygun bir şekilde, kız çocuk oyuncaklarının ise daha güzellik ve güzelleşme ya da bakım verme üzerine kurulduğunu fark etmiş miydiniz? Bu durum farkında olmadan kız çocuklarımıza “güzel olmak önemlidir”, “kızlar ev işleri yapar”, erkek çocuklarımıza ise “erkek sert olmalıdır”, “erkekler agresiftir” gibi önermeleri öğretiyor. Oysa bu önermelerin hiçbiri tam anlamıyla doğru değil. Siz de oyuncak alırken kız ve erkek ayrımı gözetmeyin.
Yazdığım birkaç prensibe dikkat ederek çocuklarınızın gelişimine uygun, neredeyse her yaşta kullanabileceği oyuncaklar alabilirsiniz. Toparlamak için tekrar etmem gerekirse, pille çalışan, konuşan, çocuğun yerine çok şey yapan, plastik, çok oyuncak yerine çocuğun hayal gücünü kullanmasına izin verecek, yaratıcılığına destek olacak, cinsiyet ayrımı yapmayan, tercihen ahşap ve az sayıda oyuncak alın. Böylece hem çocuğunuzun gelişimine, hem sağlığına, hem de geleceğine katkıda bulunabilirsiniz.
Uzman Klinik Psikolog Nazlı Akay